Tanıdık hikâyemiz Koton.
Bir öğretmen (Gülden Yılmaz) ve emekli subay eşinin (Yılmaz Yılmaz) Kuzguncuk’ta ihraç fazlası ürün satan bir mağaza olarak kurduğu Koton, bugün 300 milyon dolar ciroya koşan bir marka. Çin gerçeği ve Türkiye’nin sosyolojik değişimini erken fark edip, "fast fashion" anlayışı ile kısa sürede Türkiye’nin Zara’sı oldu.
Şimdi ise gözünü yıllardır üretim için gittiği Çin’e dikmiş.
İlk mağazasını yakında Hong Kong’da açıyor. Ardından üretim ve ucuzluk cenneti Çin’i Koton markasıyla fethetmeyi planlıyor.
Biliyorum hiç kolay değil. Çevrelerinde çılgınlıkla suçlanıyorlar ama Yılmaz çifti sıfırdan yarattıkları Koton’u yeni hayallere yüzdürmek istiyorlar.
Madem Çin tekstil ve konfeksiyon sektörünü tüm dünyada çaresiz bıraktı, onlar da hem üretim hem de tüketimde çareyi Çin’e gitmekte bulmuş.
Şimdi gelelim ilk defa duyacağınız girişimciye. Adı Muharrem Yağız.
Onu üst düzey yönetici bir arkadaşımın ofisinde tanıdım.
Heyecandan yerinde duramıyordu.
Aslında yıllardır tekstil ve konfeksiyon sektöründeymiş.
Hatta kendince markalar da yaratmış.
Yıllarca bir yandan üretim, diğer yandan Walker&Talker, Petit gibi markalarla tekstil ve konfeksiyon sektöründe iş yapmış. Bakmış Türkiye’de maliyetler rekabetçi olmaktan çıkıyor, üretimi Hindistan’a kaydırmış.
İç pazarda sıkışma mı var, almış Hindistan’dan malı Dubai’de satmış.
"Bir gün Hindistan’daydım, diğer gün Dubai, ertesi gün de İstanbul" diyor.
Fakat tüm bu sınır ötesi kârlı operasyonlara rağmen tekstil ve konfeksiyon sektöründe yaşanan sıkıntılar onu da bunaltmış.
Altı ay kadar önce alternatif iş planları yapmaya karar vermiş.
Önce parlak bir fikir, fizibilite, projelendirme derken heyecanla anlattığı, önümüzdeki haftalarda piyasaya çok hızlı bir biçimde giriş yapacak Macharna markası böylece doğmuş.
Aslına bakarsanız fikir kendi kendisine sorduğu şu gayet basit sorudan çıkmış: "İyi bir makarna tüketicisi olarak, seyyar arabada satılan bir zincir makarna markası yaratabilir miyim?"
Öyle ya şu sıralar hot-dog’dan kumpire, mısırdan kestaneye seyyar marka zinciri kurmak epey popüler. Makarna neden olmasın?
Aylarca fizibilite çalışması yapmış.
Önce Türkiye’nin en iyi taze makarna üreticisiyle anlaşmış. Uzun konuşmalar sonucunda yarı haşlanmış, sosuyla birlikte 1.5 dakikada servis edilebilecek, 24 saat dayanma süresine sahip ürün geliştirme kısmını halletmiş. İsim, marka, ekipman, eğitim, uygulama, franchasing sistemi derken en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş bir iş planı yapmış.
Fakat asıl hoşluk, tüm bunları her hafta sonu "saçmalamak" için bir araya gelen ekibiyle gerçekleştirmiş.
Şaka yapmıyorum, Muharrem Yağız tüm bu işlere kalkışmadan önce hafta içi iş yapıp, cumartesi günleri serbest atış yapabilecek kendi tabiriyle bir "saçmalama grubu" kurmuş. En saçma fikirler bir süre sonra gayet yenilikçi uygulamaları doğurmuş.
"Makarnayı ayakta yemek çok zordur, o işi nasıl çözdünüz" dedim.
"Bırakın makarnayı, bizim saçmalama grubu yanında servis edilecek içeceğin bile ayakta kolaylıkla taşınabileceği bir çözüm buldu" dedi.
Bir kere servis tabağı daha doğrusu bardağı, hijyen ve çevreye duyarlı özel bir kâğıttan üretilmiş. Bardağın üstüne melon şapka şeklinde elinizin yanmasını ve kirlenmeyi önleyecek (fikri ve dizaynı saçmalama grubuna ait) koruyucu karton yerleştirilmiş. Müşterinin makarna ve içecek bardağını birlikte taşıyabilmesi için içe geçmeli servis tabağı tasarlanmış.
5 YTL’ye satılacak altı çeşit sosun eşlik edeceği makarna şimdilik iki çeşit: Linguine ve fettuccine. Diğer altı çeşit yolda.
Anlayacağınız Muharrem Yağız’ın girişimci ruhu ile taze makarna düşkünlüğü birleşmiş ve franchasing almak için yüzlerce kişinin sıraya girdiği Macharna markası çıkmış.
Düşünsenize daha ortada ne bir açılmış yer var ne de uygulama.
Macharna hayaline şimdilik 51 kişiyi ortak etmiş Yağız. Mart ortasında Bağdat Caddesi’nde şarap ve makarnalı bir lansman yapacakmış. Aynı gün 51 Macharna arabası 51 ayrı yerde piyasaya çıkacakmış.
Durun daha bitmedi, asıl bomba şimdi.
Yağız’ın bu hayali, "Makarnanın Kâbesi" olarak bilinen İtalya’da bile büyük sükse yapmış. Bana heyecanla projeyi anlatırken bir ara saatine baktı ve "Ne olur kusuruma bakmayın; hemen havalimanına gitmem gerekiyor, çünkü Macharna’yı İtalya’da açmak için anlaştığım İtalyan ortağım birazdan Atatürk Havalimanı’na inmiş olacak" dedi.
Meğer Macharna arabaları nisanda İtalya’nın dört bir tarafında arz-ı endam edecekmiş. Yağız, İtalyanlara patenti kendisine ait yöntemle makarna yedirteceği için ayrıca heyecanlı.
E ne de olsa yıllar önce İtalyan pizzasını Amerikalı girişimciler popülerleştirdi, makarna bir Türk girişimci tarafından neden popülerleştirilmesin?
Olur mu olur.
Baksanıza tüm becerisine rağmen Yağız’ın tekstil ve konfeksiyon sektöründe yaşadığı kriz nasıl da muhteşem bir fırsata dönüşmüş.
Yazan : Eyüp Can, Referans