Lider; üstün idrak, cesaret ve kararlılığıyla dünü-bugünü-yarını müşterek görebilen ve zaman-üstü, mekan-üstü hususiyetleri sayesinde çağıyla hesaplaşmasını bilen insandır.
Bazı kimseler, gerçek kimlikleri itibariyle birer "çukur insan" konumunda olduklarından, vesayetlerinde büyüdükleri ve şuuraltılarında hep onlara takıldıkları lider konumundaki insanları, birer karizmatik şahsiyet zannedebilirler. Bu, bana hep, Abraham Lincoln'un hürriyete kavuşturmasının ardından, yeniden efendilerinin yanına dönen köleleri hatırlatır.
Tarih boyunca şu ya da bu sebeple ön plana çıkan veya çıkartılan insanları bahsettiğimiz çerçevede kabullenen insanlar hep var olmuştur. Mesela: Yakın tarih itibarıyla proletarya diktatörlüğü adına ümitler dağıtan birisi ortaya çıkmış, bahsini ettiğimiz türden, bir kısım insanlar da adeta bir peygamber zuhur etmiş gibi ona sarılmışlardır. Ne acıdır ki, sarıldıkları bu liderin (!) kendilerinin sonunu hazırlayan bir yılan olduğunu çok sonra fark edebilmişlerdir. Evet, gerçek karizma sahibi insanlar, yukarıda da arz ettiğimiz gibi, kendi zamanını aşmış, büyük plan ve proje sahibi ufuk şahsiyetlerdir.. ve bunlar aynı zamanda, çağlarıyla hesaplaşma uzmanlarıdırlar.. hatta yer yer zıtlıkları bir arada yaşayan; mesela: Hilimleriyle beraber, şiddetleri de olan; fakat bunları yerli yerinde kullanabilen birer denge insanıdırlar.
Hemen her kesimle kavga edip, çevreleriyle uzlaşamayan kişiler asla lider olamaz ve toplumları idare edemezler. Çünkü bunların, en başta kendilerinin idare edilmeye ihtiyaçları vardır. Hatta biraz daha derince tetkik edildiği takdirde, bu tür insanların kendi ailelerini bile idare edemedikleri görülecektir. Osmanlı tarihi, hakiki manada karizmatik liderler tarihidir. Hatta bana göre, Osmanlı padişah ve komutanlarının çoğu, karizmatik özelliklere sahip olan insanlardır. Mesela; Baltacı Mehmed Paşa, kendisi baltacılıktan gelmiş, Enderun terbiyesi almış bir serdardır. Prut'ta Rusları sıkıştırdığı hengamede, son bir darbe yapmadan evvel gece kendi adamları vasıtasıyla askerlerinin çadırlarını dinletir. Neticede askerlerden bazılarının sabahleyin kaçma planları yaptığı haberini alır. Böylesine kritik bir atmosferde mukadder bir zaferi hezimete çevirmemek için, Ruslarla -yarı kazanılmış bir zafer diye tarif edebileceğimiz- çok akıllıca bir anlaşma yapar. Ama ne acıdır ki, Mustafa Müftüoğlu'nun ifadesiyle Yalan Söyleyen Tarih, seksen yaşındaki bu Osmanlı komutanını, Rus Kraliçesi Katerina ile buluşturmuş ve hakkında bizim gibi basit insanların bile tenezzül etmeyeceği bayağılıklar uydurmuştur. Böyle bir tarihi yazan da utansın, bunları okuyup hakikatini araştırmadan cedlerine sövenler de...
Evet, onlar, koca bir tarihe sığmayacak kadar büyük, karizmatik vasıflara sahip gerçek birer lider idiler. Bu millet, bir kere daha özlediği liderlerle buluştuğu an; tekrar eski ihtişamına kavuşacak ve şartlar ne olursa olsun, mutlaka çağıyla hesaplaşacaktır.
Dikatiniz için teşekkür eder ve eleştirilerinizi beklerim.