Aile Şirketlerinde Her Yol Kurumsallaşmaya Çıkıyor
Aile şirketlerinden daha kalıcı ve evrensel bir kurum var mıdır? diye sormuş Profesör William O’Hara, son kitabı Centuries of Success’te (Yüzyıllık Başarı). Cevabı da yine kendi vermiş: “Uluslararası şirketlerden önce aile şirketleri vardı. Sanayi Devrimi’nden önce aile şirketleri vardı. Aydınlanma Çağı’ndan önce, hatta Roma İmparatorluğu’ndan önce aile şirketleri vardı”. O’Hara bunları boşuna söylememiş. Çünkü araştırmalarına göre, şu anda dünyada (bilinen) yaşayan en eski aile şirketi, Japon tapınak inşaatçısı Kongo Gumi.
Firmanın 578 yılında kurulduğunu söylediğimde herhalde şüpheye mahal kalmaz. Bunun da ötesinde halen dünyada 200 yıllık tarihi olan 100’ün üzerinde aile şirketi olduğunu bilmek de sanırım O’Hara’nın tezine katkıda bulunacaktır. Evet, aile şirketleri oldukça eski ve köklü bir fenomen; tüm çağlarda var olmuş ve var olmaya da devam edecek. Sosyo-ekonomik yaşamın vazgeçilmez bir parçası haline gelen aile şirketleriyle ilgili yapılan araştırmalar, bugün dünyadaki şirketlerin yaklaşık dörtte üçünün aile şirketi olduğunu söylüyor. Tüm şirketler içinde aile şirketlerinin oranı ise İtalya’da yüzde 99’u, Almanya’da yüzde 80’i, Türkiye’de ise yüzde 92’yi buluyor.
Aile Şirketlerinin Problemleri
Aile şirketleri çok, ama maalesef problemleri de çok ve çeşit çeşit. Tolstoy’un Anna Karenina’nın ilk cümlesinde de söylediği gibi “Bütün mutlu aileler birbirine benzer, mutsuz ailelerin ise kendilerine özgü mutsuzluk biçimleri vardır”. Ancak sanırım her yol Roma’ya çıkıyor; yani tüm mutsuzluklar tek bir önemli kavramdan şekilleniyor: Kurumsallık.
İstatistiklerin, aile şirketlerinin yüzde 30’unun ikinci nesilde ve sadece yüzde 12’sinin üçüncü nesilde devam edebildiğini söylemesi, kurucudan sonra yönetimi devralacak ikinci nesil aile üyesinin belirlenmesi ve hazırlanmasını sağlayacak devir planının genelde var olmaması, profesyonel yöneticilerin aile şirketlerinde çalışmakta zorlandıkları gerçeği, hepsi aslında söz konusu firmaların kurumsallaşma anlamında geri kalmış olmasından kaynaklanıyor.
Aile şirketleri, yaşanan ekonomik krizlerden çok fazla etkilenmeden faaliyetlerini sürdürürken, maalesef aile içi sorunlar nedeniyle varlıklarını uzun süre devam ettirmeyi başaramıyor. ‘Mülkiyet’ ve ‘yönetim’ sorunlarını birbirlerinden ayrıştıramamanın bedelini ödemeye devam ediyorlar.
Patron Şirketinden Kurumsala
Peki, ne demek bu kurumsallaşma? Sözlük anlamı: “Sürdürülebilir başarı için gereken yönlendirme, yönetim ve kontrol sistemlerinin uygulanması“. Yani başarının sürdürülebilirliği için gerekli yöntemlerin uygulanması. Sihirli bir sözcük. Ama görünen o ki, ulaşılamaz değil. Çünkü bugün aile şirketlerinin birçoğu kurumsallaşmayı başarmış. Bugün dünyanın en büyük 500 şirketinin yüzde 40’ı aile şirketi. ABD’de 18 milyondan fazla şirket var ve bunların yüzde 90’ı aile şirketi. En büyük 100 şirketin İtalya’da 43’ü, Fransa’da 26’sı, Almanya’da ise 17’si aile şirketi.
Kurumsallaşmanın Getirdiği Başarı
Aile şirketleri kurumsallaşmaya görsün, başarıların ardı arkası kesilmiyor. Bunu destekleyen yapılmış birçok araştırma var. Mesela, The Journal of Finance’de yayınlanan American Üniversitesi’nden Ronald C. Anderson ve Temple Üniversitesi’nden David Reeb’e ait araştırma. Bu çalışmada, söz konusu akademisyenler, aile şirketleri ve diğer şirketlerin performanslarını karşılaştırmış. Sonuçta aile şirketlerinin, aynı sektördeki diğer şirketlere göre daha başarılı olduğunu saptamışlar.
Bir başka araştırma ise Spencer Stuart ile BusinessWeek dergisi tarafından ortaklaşa düzenlenmiş. Bu araştırmada aile şirketleri ile aynı sektördeki diğer şirketlerin performansları karşılaştırılmış. Örneğin, aile şirketlerinin hissedarlarına verdiği temettü yüzde 15.6 iken, aile olmayanlarda yüzde 11.2’de kalmış. Aktiflerden kâr oranı aile şirketlerinde yüzde 5.4, diğerlerinde yüzde 4.1 oranında gerçekleşmiş. Ve en önemlisi kârdaki artış aile şirketlerinde yüzde 21.1 düzeyine çıkarken, aileyle yönetilmeyenlerde yüzde 12.6’da kalmış.
2006’da London Business School’un da katkılarıyla gerçekleştirilen İngiltere Global Girişimcilik Araştırması (Global Entrepreneurship Monitor -GEM UK 2006) aile şirketlerinden, diğer kuruluşlara göre daha fazla oranda yeni şirket türediğini belirlemiş. Aynı araştırmada aile şirketlerini daha fazla oranda gençlerin yönettiği, dolayısıyla aile şirketlerinin gençlerin girişimciliğini tetiklediği belirlenmiş.
İlginç bir başka bulgu da MassMutual Financial Group ve Babson College tarafından 2002 yılında yapılan araştırmadan: Kadınların sahip olup yönettikleri aile işletmeleri, erkeklerin sahip olup yönettiklerine göre daha üretkenmiş. Aynı zamanda bu şirketler, liderliğin kimden kime geçeceği konusuna daha fazla öncelik veriyorlar ve daha fazla önlem alıyorlarmış.
İşin özü: Aile şirketi veya patron şirketi lafı belki ilk etapta kulakta çok hoş bir tını yaratmıyor. Ancak duyduğunuzda hemen o şirketi listenizden silmeyin. Zaten toplam işyerlerinin yüzde 99’unun küçük-orta ölçekli işletmelerden oluştuğu bir ülkede, kuvvetle muhtemel aile/patron şirketleriyle karşılaşacaksınız. Söylediğim gibi, rakamlar ‘yönetim’ ve ‘mülkiyet’ problemlerini çözmüş olan aile şirketlerinin birçok açıdan çalışmak için daha uygun yerler olabileceğini gösteriyor. Tüm dünyada olduğu gibi, ülkemizde de KOBİ’lere ve aile şirketlerine ‘profesyonelleşme’ adına yoğun destek verilmeye çoktan başlanmış olması da, var olan ihtimalleri daha da kuvvetlendiriyor. Doğru şirketle - doğru aile şirketiyle- karşılaşmanız belki de sadece an meselesi. Her klişeye kanmayın.
Kaynak: Milliyet İnsan Kaynakları Gazetesi
www.insankaynaklari.com.tr