Not: Yorum gönderebilmek için kayıt olmalısınız. Kayıt olmak için, buraya tıklayınız. Kayıt ücretsizdir!
YORUM YAZILAN YAZI
umut sengul
27/09/2009 : 14:16:52Şirket Baskını Başladı!
Küçükken atari oynamayı çok severdim. Özellikle bir tanesinde iyice usta olmuştum: “river raid”, yani nehir baskını! Çeşitli engellerin, saldırıların arasından geçerek, gemiyi batırmadan, zamana karşı yarışarak nehri geçmeye çalışıyorsunuz. Oyunu icat edenler kurallarını belirlemiş, ne yaparsanız, ne sonuç vereceği önceden belli. Tabii acemiyken bunları bilmiyorsunuz, seviyeleri geçmeye uğraşırken irili ufaklı krizlerle karşılaşıyorsunuz. Yakıtınız bitiyor, yakıt istasyonlarının yerlerini öğrenmeniz lazım. Dar bir boğazdan geçerken, yanlara çarpmamanız lazım… Ama zamana karşı yarıştığınız için hız yapıyorsunuz ve dikkatiniz dağılıyor. Yandıkça seviyeleri tekrar ediyorsunuz, tekrar ettikçe hırs yapıyorsunuz, her seviyedeki kuralları öğreniyor ve stratejiler geliştirmeye başlıyorsunuz.
Örneğin iki benzin istasyonu arasındaki mesafenin uzak olduğunu öğreniyorsunuz, ilk istasyondan benzin aldıktan sonra, ileri gitmek yerine biraz geri dönüp farklı bir rotadan devam ediyorsunuz. Her seviyede yeni zorluklar, yeni kurallar karşınıza çıkıyor. Ustalaştıkça üst seviyeye geçiyorsunuz. En üst seviyede ise düşmanlar gözle takip edilemez bir hızla saldırıyor. Veya aynı anda dört bir yandan çıkıveren, birden fazla engelle baş etmek zorunda kalıyorsunuz. Ancak… En zor seviye bile oyunu yeterince oynadıktan sonra başarılabilir olmaya başlıyor. Artık keyif bu zorlukları farklı stratejilerle aşmak, daha kısa sürede aşmak gibi hedeflere dönüşüyor. Ne kadar zor olursa, o kadar keyif verici olmaya başlıyor, adrenalin artıyor ve başarı duygusu o derece tatminkar oluyor. Üstelik bu seviyelere ulaşan bir oyuncu olduğunuzda ilk seviyeler sıkıcı geliyor insana. Çünkü oyun yavaş ve kolay geliyor, sizi kesmiyor! Ama ilk başlarken öyle mi? Oyunun içeriğine ve kurallarına ait bilgisi ve de refleksleri gelişmemişken, insan ilk seviyede bile ne çok zorlanır, öyle değil mi?
Keşke iş sahipleri için de bir bilgisayar oyunu olsaydı, bir sürü “can”ınız olsa, defalarca yansanız, seviyeleri tekrar tekrar yapsanız, hiç riske girmeden iyice beceri kazanıp ondan sonra iş kursanız… Şimdi size güzel bir haberim var: Aslında böyle bir oyun var! Sizin hayatınız! Kendi işinizi kurduğunuzdan beri “şirket baskını” oyununu oynamıyor musunuz? Defalarca yanmadınız mı? Üstelik bu oyunda tek bir “can” verilmiş durumda ve onu hiç kaybetmiyorsunuz.
Oyun, Nehir ve Gerçek Hayat Bu oyunda nehir, içinde bulunduğunuz ülkenin ekonomisi ve sektörünüz oluyor, gemi de sizin şirketiniz. Bu oyunda da kuralları bilmezken, refleksleriniz de gelişmemişken insan çok zorlanıyor. Ama bir süre sonra kuralların hepsini öğrendiğimizi sanıyoruz ve “yandığımız” zaman oyundaki elementleri suçlamaya başlıyoruz. Yakıtınız, yani paranız bitiyor, yakıt istasyonlarının yerlerini öğreneceğinize nehri suçluyorsunuz. Dar bir boğaza geldiğinizde (satışlarınız düştüğünde), başka geçiş yolları (pazarlama kanalları) arayacağınıza, boğazı suçluyorsunuz. En kötüsü de hava bozup nehir rafting parkuruna dönüştüğünde, geminizi “raft”a dönüştüreceğinize, ya kenara çekip hareketsiz kalıyor ve fırtınanın dinmesini bekliyorsunuz, ya da alabora olmaktan başka çareniz olmadığına inandırmış oluyorsunuz kendinizi… Of, nehir de ne kadar kayalık! Of, tecrübeli tayfa bulmak da ne zor! Of, hava da ne kadar sık bozuyor! Of, bu gemi de ne kadar çok yakıt yiyor! Of, of, of!
İlginç olan ne biliyor musunuz? Bir bilgisayar oyununda af yoktur. Yandınız mı yanarsınız, yeniden başlamak zorundasınızdır, kaldığınız yerden devam edemezsiniz. Raftingde ise hata, tek canınızı kaybetmek demek olabilir. İşte gerçek hayat böyle bir şeydir. Titanik gibi, tek bir hata, yalnızca sizin değil birçok insanın hayatına mal olabilir. Düşünsenize “şirket yönetmecilik” de bilgisayar oyunu gibi olsaydı? Sizi zarara sokan her hatada şirketinizi yeniden kurmak zorunda kalsaydınız? Örneğin her ekonomik kriz sonrasında? Her yanlış eleman seçimi sonucunda? Her nakit sıkışıklığında?
Neyse ki işletme yönetimi çoğu zaman telafi imkanı sunan bir “oyun”dur.
Oh! Biraz rahatladınız mı? Hayır, rahatlamayın! Hatta çıkın rahatlık bölgenizden! Kendinizden başka her şeyi suçlamanın rahatlığından bahsediyorum. Rahattır çünkü sizin değişmeniz gerekmez. Elinizden ne gelir ki, suç hep dışarıda! Halbuki usta bir kaptan olmak, rahatlık bölgesinden çıkıp ders çalışmayı gerektirir. İyi tayfa seçmenin incelikleri, nehirdeki kayalıkların yapısı, havanın bozacağını tahmin etme yöntemleri ve elbette manevra yeteneğini geliştirme…
Hatalar Eğitim Bedelidir “Şirket yönetmecilik” oyunu, sürekli telafi imkanları sunar gerçekten de. Oyunun kurallarını, yani finansal yönetimi, pazarlama stratejisi kurmayı, iyi elemanlar bulmayı ve daha birçoklarını herkes ama herkes öğrenebilir. Üstelik bunun için zamana karşı da yarışmıyorsunuz. Evet, hatalarınız size para kaybettirir (insanı en çok da bu strese sokar aslında değil mi?). Ama artık onu da eğitim bedeli olarak görmeniz gerek. Bu kuralları öğrenmedikçe, bedellerini ödemeye devam edeceksiniz. Tabii bunlar yalnızca temel kurallar, temel bilgiler… Temelleri öğrenmek bu oyunda yalnızca ilk seviyeyi geçmenizi sağlar, daha üst seviyelere geçmek için strateji kurma becerisi gerekli.
İşletme yönetiminde strateji kurmak, “inovasyon becerisidir”. Nokta. Değişen şartlara dayanıklı (aralıklı olarak ama mutlaka yeniden geleceği kesin olan), fırtınalara hazırlıklı olmanın tek yolu budur. Tek yolu! Bu da rahatlık bölgesinin sürekli dışında yaşamak anlamına geliyor. Neredeyse paranoyaklık derecesinde inovasyon bağımlısı olmanız gerek. Biraz araştırma yapın, göreceksiniz, istisnasız olarak, uzun vadede başarılı tüm şirketlerin patronları, yöneticileri, kültürü inovasyon bağımlıdır. Oyunu kazanmanın ve sürekli kazanmanın sırrı budur.
Ben her zaman “içimizden biri” bağlamında Türkiye’den örnekler vermeyi tercih ediyorum, ama Amerika’da yayınlanan Inc dergisinin Mayıs sayısında çok çarpıcı bir başarı öyküsü okudum, onu sizinle paylaşmak istiyorum. “İçimizden biri” muamelesi yapabileceğimiz bir öykü, çünkü otomotiv sanayisinin bu krizdeki durumunda gayet sakin B planına geçmiş ve operasyonunu başarıyla yürütmekte olan bir şirket. Amerika’nın Afyon’u ya da Çorum’u diyebileceğimiz Missouri eyaletinde bulunan SRC, otomotiv yan sanayisinde 26 yıldır faaliyet gösteriyor. Geçtiğimiz Aralık ayına kadar, otomobil motoru imalatı yapan grubun en büyük iki müşterisinden biri General Motors (GM)’muş! Ayda 800-1000 adet motor siparişi alırken, o ay GM’e yalnızca 212 motor satmışlar! Ne var ki, bu kadar büyük bir iş kaybına bile hazırlıklı olacak şekilde yapılanmışlar yıllar içinde… Şirketin CEO’su Jack Stack’e sormuşlar: “Sektör toz duman. Amerika’daki pek çok imalatçı berbat durumda, ama siz etkilenmemiş görünüyorsunuz. Bunu neye borçlusunuz?” Cevap şu: “Paranoya! Tecrübeler bize, aldığımız hiçbir işin garanti olmadığını öğretti. Eğer uykuya dalarsan, başın dertte demektir.”
Paranoya Neler Kazandırır? ‘Peki, uykuya dalmaktan kendiniz nasıl koruyorsunuz?’ sorusuna verdiği cevap ise çok anlamlı: “Aralıksız olarak zayıflıklarımızı kontrol ederiz. Nerelerde savunmasız olduğumuzu belirlemek için, düzenli olarak tahminler yapar ve kendimize pek çok ‘Ya X olursa Y ne olur?’ soruları sorarız. Ya yanlış bilgi alıyorsak? Ya piyasa düşerse? Ya büyük bir müşterimizle tahsilat sorunu yaşarsak? Ya yeni bir 11 Eylül yaşanırsa? Bizim tüm odağımız, insanlarımıza iş güvenliği ve yeni iş fırsatları sunmaktır. ‘Zayıflıklarımızın nerelerde olduğunu bulalım ve bunu bertaraf edecek bir şey kuralım’ anlayışına dayanan bir kültür yarattık.” diyor Stack. 1983’te kendisiyle birlikte 12 yönetici, çalıştıkları fabrikayı büyük borçların altına girerek satın almışlar. O günden beri de, ne olursa olsun, insan çıkartmamak için uğraşmışlar. İşler ters gittiği için eleman sayısını azaltmayı yönetim başarısızlığı olarak görüyor Stack ve ekibi. ‘Bir sorunu önceden tahmin edemediğim için, bir insanın yaşama sevincini elinden almak istemem’ diyor. İşte bu dürtüyle sürekli yenilik yapmışlar. Otomobil motoru üretirken küçük bir ayarlamayla doğal gaz pompalama motorları da üretebileceklerini görmüşler. Otomotivde kriz başlayınca işçilerini diğer şirketlerine yönlendirmişler. Ya da başka bir örnek, 80’lerde, işe ilk başladıklarında, ağırlıklı olarak kamyon motoru imalatına çalışıyorlarmış. Biraz araştırma yapmışlar ve kamyon motoru sektörünün her 6 yılda bir, durgunluğa girdiğini görmüşler. ‘Şimdi durgunluk olsa ne yapardık?’ diye sormuşlar kendilerine. Bu soru, ‘Kötü bir ekonomide ne iyi gider?’ diye merak etmelerine yol açmış ve otomobil yedek parçalarının iyi sattığını keşfetmişler. Çünkü insanlar, böyle dönemlerde arabalarını daha uzun süre ellerinde tutup tamir ediyormuş. Böylece yedek parça işine girmişler.
Bu şekilde temel işlerinin etrafında çeşitlendirmeler yapmışlar. Birçok başka şirket kurmuş ve yumurtalarının hepsini tek bir sepete koymamışlar. Stack bu yaklaşımı şöyle özetliyor: “Kalıcı bir işletme inşa etmek için, tamamen paranoyak olmanız gerek. Bir sürü bilinmeyen olayın sizi vurabileceği konusunda gerçekçi olmalısınız. Ama bir zayıflığı daha baş ağrısı olmaya başlamadan önce bertaraf etmek cesaret gerektiriyor. Değerlerimiz bizi paranoyaya, paranoya ise beklenmedik olay planlamasına itti. Beklenmedik olay planlaması ise işimizi çeşitlendirmemizi sağladı.”
Her Detayı Siz Bilemezsiniz SRC’nin yöneticileri belli ki nehirlerini iyi tanımaya zaman ayırmış, gemilerini sağlamlaştırmış, başka gemiler, tekneler yedeklemiş… Kendi sektörlerinde en iyi sonuçları verecek iş yapma şekillerini öğrenmek için uğraşmış ve hayata geçirmişler. SRC’nin öyküsünden alınacak dersler çok. Sizin sektörünüz başka şirketler kurmayı gerektirmeyebilir, ama mutlaka en büyük krizde bile her şeyin kontrol altında olacağı bir yapı kurabilirsiniz. Son kez Stack’e kulak verelim: “CEO’lar bir kriz ortamında panik oluyor, çünkü tüm cevapları bilmeleri gerektiğini düşünüyorlar. Esas başarısızlığı getiren de budur. Hiç kimse, böyle bir krizi tek başına atlatacak kadar akıllı değildir. Eğer satışlarınız düştüyse ve para kaybediyorsanız, işinizi yeniden konumlandırmak, yatırım yapmamak için çılgın olmanız gerek. Atıl bir kapasite var elinizde. İnsanlar etrafta dolaşıyor. Onları işten çıkartmayın. Yeni ürünler, yeni fikirler, yeni hizmetler, yeni iş yapma yolları bulmalarını sağlayın. Belki atıl kapasitenizi kullanabileceğiniz yeni bir şey bulursunuz. Belki ürünleriniz değiştirirsiniz veya yeni pazarlara girersiniz. İçinde bulunduğumuz gibi bir ekonomik ortam, çok fırsat barındırıyor.”
Bu mesajları belki ben söylesem, okur geçersiniz… Belki Stack’in ağzından duymak sizi daha çok etkilemiştir...
Lütfen inovasyona bağlanın. Paranoyak olun… Aslında tek kural, her şeyin mutlaka değişeceğidir. “Şirket baskını”nı kazanmanız, manevra yeteneğinizi, yani inovasyon refleksinizi geliştirmenize bağlı.
Kaynak: KobiFinans 23. Sayı
0.94 saniye. 13:00:05, 23 Kasım 2024, Cumartesi
Buradaki yazılar, yazarlarının ve Koniks.com®'un izni olmaksızın hiçbir yazılı, görsel yada sesli yayın organında yayınlanamaz. Eğitim amacı dışında, herhangi bir şekilde çoğaltılması yasaktır. Eğitim amaçlı çoğaltıldığı durumlarda, yazarla ilgili bilgilerin ve URL'nin belirtilmesi zorunludur.
Bu web sitesi bilgilendirme amacıyla iyi niyetle, amatör bir ruhla hazırlanmıştır ve yer alan her türlü bilgi genel nitelikte olup, doğruluğu, eksiksiz olması, güvenilirliği, yeterliliği ve güncelliği hiçbir surette sitemiz tarafından garanti ve taahhüt edilmemektedir. Yer alan görüş ve yorumlar tamamen Koniks.com üyelerinin kişisel görüşlerini yansıtmaktadır. Sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak iş kurma/yatırım kararı verilmesi, beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir ve söz konusu bilgilere dayanılarak alınacak kararların neticesinde oluşabilecek yanlışlık veya zararlardan Koniks.com sorumlu tutulamaz.